1 Temmuz 2019 Pazartesi

ÖLÜM KİTABI (200. Basım İçin Son Söz)


ÖLÜM KİTABI
(200. BASIM İÇİN SON SÖZ)

“Öbür tarafta da ölüm olsun allahım. Korkmasın bu kadar. Taraftar…”

Plaj-barda yalnız içkimi içerken yandaki konuşmalara şahit oluyorum, tatlı tatlı kızlara puan veriyor erkekler. Bakışıyoruz, gülüşüyoruz ve yakınlaşıyoruz, etrafıma toplanıyorlar.
1 ve 2 numarayı açıklıyorlar, yalnız gelmiş iki kadın, biri olgun, diğeri genç.
Genç olan da güzel ama olgun olan taş gibi, 1 numara o.
Hadi iddiaya girelim diyor biri, kim onlarla gidip tanışırsa dördümüzden birer şişe bira.
Bunda pek iddialık bir şey yok aslında, hem bende o yetenek de olmadığından korkarım kaybederim.
Tanışmayı ben ayarlarım, sokaklarda büyüdük nasılsa…
Sıkı bir yalancı olmalısın o zaman; ben konakta büyüdüm hiç ihtiyacım olmadı.
O zaman birisiyle bu gece ilişkiye gireceksin. Dördümüzden birer tek viski.
Duble olsa, diyorum. İkisiyle de giriyorum.
Oooo bu tam iddialık oldu diyorlar hep bir ağızdan.
Tam o sırada 2 numara elini bize doğru kaldırıyor, bir bira söylesene bana.
Çocuklardan teki, şaşkın, ama atılıyor, hemen hanımefendi, barmen bir bira…
Kız suratını buruşturup kalkıyor, kırıtarak yanımıza geliyor belime sarılıyor. Bir bira söylesene bana…
Ben de omzuna elimi atıyorum. Gelmiş birası, bir yudum alırken memelerini seyrediyor erkekler, bana gülümseyerek gidiyor (uzaktan öpücük verebilir).
Seni gidi seni diyor çocuklar. Kapacaktın tekleri.
Bana da bir bira söylesene diye sesleniyor 1 numara…
Herkes dönüyor. 1 numara 2 numarayı taklit ediyor, bikinisini düzelterek, (altına pareo giyecekken bilerek beceremeyip boş vererek) kumlarda ayakları yanmış gibi yaparak, yaklaşırken uzun saçlarını savurarak, geliyor belime doluyor kolunu aynen.
Beni arkasına alıyor sonra, kalçalarını önüme yaslıyor, yaylanıyor, demin istemedim ama sonra canım çekti.
Bira bu sefer biraz gecikiyor, (ilk kadın onun yerine sarhoş etmiş,) memelerle birlikte tüm vücut kesilmektedir şimdi.
Barmen ayıltıyor, içkiyle, buyurun hanımefendi.
Bir yudum alıyo, tıpkı 2 numaranın yaptığı gibi ama bir farkla, bu sefer memelerini dayıyor bana ve dudaklarını konduruyor dudaklarıma, uzun uzun.
Sonra da yine taklit hareketlerle yerine gidiyor.
Hepsi bir durmuş, heyyy, kapacağın dublelermiş… Olanları tartmaktalar kafalarında…
Onlar da bizi puanlamışlar mıdır diye düşünmüştüm.
Ne sonuca vardın?
Puanlamamışlar.
Çocuklardan biri gidip kategoriye bile girmemiş bir kızı kumların üzerinde öpüp dönüyor. Kız arkasından bara bize bakıyor… En azından benim, diyo çocuk. Tatlı geliyor bu açıklama bana, ama devam ediyor suratı tatsızlaşarak: Sen ise onlarınsın…
Tebrik ederim. Seda iyi kızdır.
Şaşkınlık maşkınlık, yoksa taşkınlık. Dubleden tripıla yolculuk.
Demek o adam sensin.
O adam hep benim, benden almak zordur kızı.
Bırakmasaydın.
Planlarım her ne oluyorsa odur, diyor John Fowles.
Seda kalkıp yanımıza geliyor, önümde duruyor:
Naber? Murat’dı di mi? Beni ağlatan adam!
Neden beni hedef gösteriyorsun, sadece kendi hedefin olarak saklayabilecekken.
Sevgilim, diyor çocuk uzaktan, kıskanç biri olduğumu biliyorsun.
Kıskançlık demişken, diyorum birincilere bakarak, şezlonglarında dikilmişler, şuradan üzerimize gelen şeyler, sert bakışlar mı...
Arkadaşların mı, diyor kız, tatlı ablalar…
Teki senden küçük, git tanış, gelirim birazdan…
Gidiyor, tanışıyor. Cicim ayları...
Gidelim mi yanlarına sevgilisi? Bir kuşla iki taş.
Ben de geliyorum diyor 1.5... İkisiyle de birlikte olduğunu sandık bir an, 2 numara önce gelip sarılınca, 1 numara da aslında o benle demek için öptü çünkü seni, aralarında bir rekabet olduğu açık tabii… Bizim aramızda olmayacak ama. 2 numarayı sana bağışlayacağım, belki eski sevgili.
Bir kolik her zaman koliktir, diyorum. İçimden de, bir Sotori her zaman Sotori.
Gidiliyor. 1.5, 1’e asılıyor, kulağına; kuşun sevgilisi 2’ye asılıyor, kulağına, kıskandırma oyununa devam. 1 ve 2’nin gözleri üzerimizde, kuş da bana…
Diğer iki erkek 3 ve 4’ün yanına gitmiş getiriyorlar. Bir sıralama yapmıştık diyor fırlama kız, 3, bardaki erkekler sıralaması.
Sondan başlayın reca ederim.
Siz değilsiniz…
Yanımıza gelen bu beylerdi. 4 ve 3…
Demek ki iyi anlaşırız.
1’i istiyorum ama ben, olmazsa 2…
Ben de 1’i istiyorum, olmazsa olmaz…
Olayın merkezinde olmak çok güzel diyor kuş. Seni bu yüzden severim…
1 ile 1 birlikte zaten, daha ne, desin olmazsa 2.
Onu seçtiğimize neden bu kadar eminsin diyor 4… Göz var nizam var diyeceksin, haklısın…
Dünya bile dönüyor diyor 1.5…
Merkez dönmez, o yüzden severim, olmayı…
Zaten olduğundan diyor kuş.
O gizli merkez diyor 2.
Dünya bile dönüyor diye sayıklıyor 1.5…
Çocukken mavi’ye vavi dermişim.
Sen yeşile vavi derdin, ordan anladık yaratıcılığını.
İkinizle de birlikte olduğunu düşündük bir an, bir yanılsamayla tabii…
Yanılsama değil diyor 1.
Gözler birbirine dönüyor, sonra dünyaya.
Bir 1 olarak neden 2’yi aldınız ki aranıza?
Anladım, siz sonradan girdiniz, 2’ye de izin vermek düştü.
Kızım o… Büyüdü artık; onla birlikte ben de.
Ondan uzak dur dediniz, ama aynı zamanda karakterli de olduğundan, paylaştınız.
Babası mısın yoksa?
Hah diyorum, evrensel baba…
Beni de evlat edinir misiniz diyor fırlama 3. 4’ü de ikna ederim. Biz ayrılmayız.
Beni devlet edinirseniz.
İstediğin hep buydu değil mi diyor 5. Artık kimsenin kadını değil.
Evimize gidelim sevgilim.
Neden katılmıyorsun, diyor 2, kıza.
Olmaz diyorum, benden sonra başka erkekle olanlar yasaklı.
Gurur duydum diyor eve bağıran. Onu senden almamış olsam da sana vermeyecekmişim.
Olmadık daha diyor 5…
Bir hareketlenme oluyor…
Erkekler de mi yasaklı diyor 4.
Erkekler yasaklı mı ki diyor 5.
Erkek var zaten diyor 1, 2, 3 ve 4, 5 bana bakar…
Bu kadarı fazla.
Bundan fazlası bile az.
Sizi tanımak isterim diyor 5.
Sevişecek misiniz de diyor 3.
4 kalkıyor. Keşke peşimden gelsen, kusura bakma.
Önce sen gel, sonra da alışırsın.
Duruyor. Deniz çok sığ… Sıralamada aşağı yukarı oynanabiliyor mu?
Üstünde 3 kişi olduğunu bilen bir 4 numara olmaktan vazgeçip 6’nda kaç kişi olduğunu bilmeyen bir 1 numara olmayı mı zorlayacaksın…
Sevgilin nereye gitti diyorum kuşa.
Bu bir zaman sorunu aslında diyor kuş.

Yatakta çıplağız kızların üçüyle ve 1 ile 2 numara, yani Nü(khet) ve Dev(rim) sadece külotlarıyla, hizmet edip çekiliyorlar. Hep bir ağızdan konuşmayın, diyor Dev uzaktan, teker teker tanıtın kendinizi, soyunarak. Şimdi biriniz gidin yanına diyor, kimse istemiyor; ilk hangimizle sevişirsen onu aldatmış olacaksın diyor teki. Bunları geçin artık, belki hepsinde o ilkini hayal ederim. Son olmak için bekleyeceğim diyor diğer teki. Seyretmek, cehennemde yanmayı beklemekten kötü, seni kötücülleştirebilir, diyor Nü, seyrede seyrede geçecek yanıkların… Üçünü de hangi pozisyonda boşalıyorlarsa başka bir pozisyonda boşaltıyorum, ilkmiş gibi. Aynı anda boşalmanın, karşıdakine nasıl zevk verdiğini yeterince görememenin, onu düşünmemek, yani bencillik olduğunu söylüyorum… Üçü de atıldığı anda üzerime beni boşaltmak için, kilitli kapıdan birisi giriyor. Jane bu, çırılçıplak olmasından anlıyorum. Şöyle bir dolanıyor; herkes giyinik gibi. Gülümsememe bakıyor.
-Ölüyordum uğradım, diyor kıkırdayarak. Bundan sonra hep kıkırıdayacak.
Üstüme gelirken çıplak üçlüler, geri çekilip yol veriyorlar, Nü ile Dev ise yaklaşıyor, beni korumaya hazır dobermanlar gibi birleşip tek vücut olmuş halde geliyorlar üzerimize; sonra neredeyse koklaşarak anlaşıyorlar, memeler ve kalçalar tanışıyor, hiyerarşi belirleniyor. Yol veriyorlar Jane’e, tez ve antitezin sentezi buyur etmesi. Üçlüler de çevremizde pozisyonları en iyi açıdan kaydetmeye çalışan kameramanlar…
Şiir gibi sevişiyorduk, aforizma gibi sevişiyorduk, bir Sotori metni gibi sevişiyorduk, Jane ile cümlelerin bölemediği bir metin gibi sevişiyoruz.
Yine de aklıma geliyor, seks biçiminde bir cümle; üzerimdeki ağırlıklara rağmen yatağın baş ucunda doğrulmaya çalışıp elime geçirdiğim bir rujla çıplak bir şeyler yazıyorum duvara. Ben kelimelerle oynarken tüm kadınlar kendileriyle oynuyorlar; Jane hariç; gelip duvarla arama giriyor, öpüyor beni, ben yazmaya devam edince, duvara dayalı diğer elimi alıp memelerine, arkasından kalçalarına götürüyor, cümlenin sonu gelirken arkasını dönüyor, kalçalarını önüme vururken bitirip boşalıyorum…
Uyanınca yatağın ortasında dikiliyorum, ayak uçlarımda Nü ile Dev, baş ucumda Jane; hepsi cenin pozisyonunda, bir üçgenin köşelerini oluşturmuşlar. Diğer üç kız da daha geniş bir ters üçgen oluşturmuşlar etrafımızda. Teki elini bana doğru uzatmış, Nü’nün bacağı elinin üzerinde, bana ulaşmasını engeller ya da görüntüyü güzelleştirir gibi...
Hepsinin gözleri açık.
-Düş mü gördük demin?
-Hepimiz aynı düşü?
-Uykumu bölemeyen bir düş.
Jane başucumdaki duvara dönüyor; güzeldi, diyor.
-Okunmuyor sanki, diyorum.
-Hissederim; çünkü ruhu vardır. Yazdığım ruju alıp yatağın üzerinde ayağa kalkıp okuyor: Kadını melek yapar, (yapar kelimesini paranteze alıyor). Erkeği şeytan. Sonra erkek şeytanı yapmaya kalkar, (yapmaya kalkar’ı paranteze alıyor). Kadın meleği, diye bitiriyor…
-Tez-antitez-parantez, diyorum...
Sonra ayakta bize dönüyor ve tepeden oluşturduğumuz grubu inceliyor.
-4 köşeli üçgen olur mu…
-4 köşeli üçgen, diyor Nü: Piramit…
-Hadi aşağı inelim, şu alt kenarları görelim.
-Bana uyar, diyorum.
-Ne kadar otoritersin. Gülüyor.
-Sen daha iyi bilirsin...
-Beni tehdit etme diyor yine gülerek. Kırıtarak yataktan iniyor, odayı turluyor, vücudunu seyrettiriyor plajdaki gibi, otomobillerin arasında slalom yapan bir yelkenli... Yerlerdeki kadın çamaşırlarını ayak parmaklarıyla alıp bırakıyor, yatağın üzerindeki bir kilodu yere savuruyor…
-Bana kıyafet verin…
Aşağıda adamlar üçgen şeklindeki bar-masanın kenarlarına oturmuşlar. İçki sofrası kurulmuş. Kızlar gidiyor ve köşelere oturtuluyorlar. Nü ve Dev barın içine. Botlarımın üstünde şortum ve gömleğimle Jane gelirken erkekler ayağa kalkar gibi oluyor, atağa kalkar gibi oluyorlar arkasından ben gelince. Geri sayıyorum:
-Triple duble tek.
Nü dolu birer shot bardağı koyuyor önlerine, hadi için de anlatın bakalım.
-İçin de dinleyin diyor Dev.
-Baroluşçuluk sorgusu başladı diyor Jane, kafanla iç, midenle felsefe yap...
-Hep böyle ayılsam iyi biri olur muyum diye düşündüm, diyor teki.
-Öldüm sandım, diyor diğeri… Bir melek gördüm sanki.
-Jane’i gördünüz, dur biraz çok güzelsin dediniz ve Jane’e dönüştünüz.
-Bu içeriye öyle girişimi açıklıyor sanırım diyor Jane kıkırdayarak.
-İlk sevişmemizi hatırlıyorum diyor kızlardan biri bana, ama orda Jane’i görmemiştim.
-Ben de görmemiştim daha diyorum… Henüz M. S. 2000’di…
-Göreceğim gelmiş diyerek bir kadın geliyor müşterilerden yanımıza… Köpeği var, kedi gibi olanlardan. Hatırlıyorum, bunu söylediği için kızmıştı bana. Sarılıyor. Ayrılıyor. Bak bu Sarp, diye minik oğlanı gösteriyor.
-Salt mı, diyor Jane, güzel fikir.
Sarp’ın yanaklarını okşarken annesi ekliyor:
-Gözleri sana benziyor…
Herkes bir duruyor… Yok diyor kadın, senden değil…
-Babasını merak ettim, diyor Dev…
-Boşandık, diyor. Yazar o da, belki tanrısın…
-Popüler değilse tanırım diyorum…
-Seni özellikle okumadığını söylemişti…
-O zaman onu okumama gerek yok…
-Ölüyorum diye aramıştım, ne dediğini hatırlıyor musun?
-Ne demişim?
-Yazmadın mı bunu; yıllardır aramıyordun demiştin, düşündüğümden uzun yaşamışsın.
-Aynen böyle mi?
-Aynen böyle… Neyse ben kaçayım, konuşacak bir dolu şeyiniz var gibi duruyorsunuz…
-Haber alırsın diyor Nü, yeni baskılarda…
Herkes kadının peşinden sürüklenirken bize bakan Sarp’a bakarken Dev atılıyor:
-O Formun Üstütecavüz teşebbüsü ne oldu?
Dikkati çekti.
-Polise gidersen bir daha benle sevişemezsin dedim…
Hâlâ bir açıklama beklermiş gibi baktıklarından devam ediyorum:
-Ona tecavüz etmemi istedi, sonra da beceremedim diye polise gideceğini söyledi.
-Hayatınızda duyarlı insanlar yok çünkü onları kırmaktan korkuyorsunuz diyor Jane, ikinci dubleler dağıtılırken.
-Ben iki erkeğin arasına oturamıyorum dedi geçenlerde bir kadın; kalkıp yer verene minnetle baktı; istifini bozmayanın yanına oturdu.
-Suratına tükürsen sanatına gelir, diyor Jane.
-Çirkin, kötünün yanında güzel durur, diyor Dev.
-Benim kimseye kötülüğüm dokumadı.
-Şanslıymışsın.
-Taklit, anti-taklit, sentez: Güyalektik, diyor Jane.
-Şu Jane olayı nedir diyor adamlardan biri. Yeni baskılarda mı okuyacağız illa.
-Ey Jane, geldiysen iki kere vur diyor Dev, ve Nü anlatmaya başlıyor:
-İlk sevişme nasıl bir şeydi biliyor musunuz… Ekstasi alındı. Yükselindi. İlk defa alıyordu Sotori, daha genciz. Seks istemiyorsun onu alınca; ihtiyacın olmuyor; ama dokunmayı her şeyden çok istiyorsun. Çırılçıplak dokunuyoruz birbirimize sabaha kadar. İkincisinden sonra daha düşmeye başlamamışken sevişmek istedim, orgazm  istedim, sade, doğal, gerçek. O yukarlardaki kafanın bitmesinden korkarken, bu kez bitsin de sevişebilelim istedim. Gerçek bir orgazm için alçaldım yavaş yavaş, dokuna dokuna ve sevişmeye başladık...
-Sikişmeye diyor Jane, düzüşmeye…
-Olduğumda, uçmaktan sonra yere değil de uçak gemisine inmiş gibiydim…
-Yıllar önce Jane’i ilk gördüğün gece, değil mi Nü, diyorum.
-Ekstetizm, diye fısıldamış Jane, ben hatırlamıyorum… Dev’in olduğu gece.
-O gece ben gördüm Jane’i diyor Dev.
-Daha tohum bile değilken mi yani, diyor kızlardan biri.
-Soysana Nü, diyor Dev.

DERİN ETİK: GENETİK
-Tek bir insan soyu var; çünkü tek bir tohum var, gen mi dersiniz, mem mi; Tanrı geni. Tanrı parçacığı diye araştırıyorlar ya, yaşamın temel kaynağı. Derin iyilik dediğimiz işte o gen, ya da Doğruluk… Nuh’un Gemisi… Görünmez Adam… Beyaz Atlı Prens… Şeytan Tüyü… İlk Aşk…
-Uğurlu 13, diyor Dev… Tatlı Tanrı Tuzağı… Gelecek ya da Tarih… Olmayan Plan... Şey dediğimiz şey…
-Bir öncekinden doğmayan ve bir sonrakini çağrıştırmayan cümleler, diyorum, olaya ve düşünceye dikine tutunanlar…
-Tüm savaşlara son veren savaş, diyor Jane, bak bu Nütopya’da yok…
-İşte o genin aramızdaki adı Jane; Dev’in çocukluk arkadaşı. Anne demedi ilk konuştuğunda, Jane dedi. Onla konuşuyordu hep bebekken, ama hayalet değil anne, diye beni uyarıyordu, daha hayalet nedir bilemeyeceği yaşta. Dev, Sotori’nin kızı. Jane’in ilk taşıyıcısının soyu. Adem’in yani. Onla en az bir kez seviştiysen, içine boşalmasına da gerek yok, Jane uyanıyor ve sonra kimden çocuğun olursa olsun Tanrı Geni devam ediyor, Adem’den beri olduğu gibi. Adem’in geri çağrılışı…
-Kullanışlı diktatör, diyor Jane, bu da yok…
-Sotori’yi bu yüzden çekici buluyorsunuz, etkileyici olmadığında bile çekici; gerektiğinde çekilip yol veriyorsunuz, onda Jane gördüğünüzden, kendi harika kadınınızı. Tabii, midenizi de bulandırabiliyor, ondan hamile olduğunuzu anlayamayacak kadar aklınızı kaçırmışsanız.
-İkiyüzlülük kötülüğün erdeme saygısıdır, olmamalı o laf diyor Jane; ne o öyle günah çıkarır gibi; ikiyüzlülük köleliğin efendiliğe saygısıdır. Bir firezof daha avladık bak; burnuna parmağımla dokunmayı çok seviyorum.
-Ortama en uyumlu gen sürdürüyormuş; evet; ama ortam hangisidir, uyum nedir, nasıl sürdürülür; niye yüzyıllardır yüzü kızarır insanın… Sadece etik olan gen, genetiktir. Etik olmayabilene mem denir… Aşıyı aldınız, artık insan soylusunuz. Başka adamlardan çocuğunuz olacak, geni çeşitleyeceksiniz… Ve kötü olsanız da, aslında, yani bunu söylemeyecektim ama, çok fark etmez artık. Sotori de bir kötüden doğdu dedik ya. Ama Adem ve Havva geninin sizden aktarılacağını düşününce...
-Nütopya'yı bitirdiğimde hissettiğim gibi.
-Öyle bir geni taşıdığına emin olduğunda… Memetik dediğimiz de bundan sonrası, yani kültürel ve sosyal aktarım; yani aslında duygusal; genin yorumlanması, düşlerin yorumu gibi. Donanımın yazılımı; orkestranın şefi. Doğru yorumlanmalı, geni taşıyanın, genetiğin korunması için. Çünkü yanlış yorumlarsın ki unutasın.
-Edebiyat yapasın diyor Jane kıkırdayarak.
-Jane’i buldunuz, ilk aşkınızı; çoğalabilirsiniz, geni çoğaltırsınız, artık hiçbir şey yapmasanız da… Ama hayata borcunuzu da öderseniz daha fazla 23 nisan yaşayacak gen, çocuğunuzda. Bir ruh da aktarmış olacaksınız, bir kültür; böylece Sotori’deki baskın geni çevresindeki ruhsuzluğun engellemesi gibi bir engelleme olmayacak.
-Ya yapamazsak?
-Uçurumdan aşağı trafik olmaz diyor Jane.
-Ne yapacağınızı söyleyeceğiz, çocuk değilsiniz. Kendi yazdığınız oyunun acemi oyuncusu olacaksınız, sahneleri tekrarlaya tekrarlaya oyununuzun geliştiğini sanacaksınız, aslında oyun gelişecek, doğru metin çıkacak ortaya... Sizin metniniz hayatınkiyle çakışacak… Ruhunuz tanrı geni ile. Ne demişti Sotori: Kitap bir pastır artık benim için… Gollük pas olacaksınız ya da paslanmış…
-Yaparsınız yaparsınız, tabutta rövaşata yaparsınız diyor Jane.
-Çakışmazsa da hayatı kaçırmayayım derken ölümü kaçıracaksınız.
-Kısırlık genetikmiş dedik güldüler, diyor Dev; sokma gen iki adım gider.
-Hayatta her şey ikincil, onların ikincil olması birincil, diyor Jane bu kez ciddi; ne yaparlarsa yapsınlar tohum yolunu bulur; Ekstetizm yaşanır ve gider. Nihilizmin karşıtını bulmamız gerekmiyor, ya da karşıtı da zaten ve yine nihilizm... Genetik çeşitlilik ya da çöplük, benim için fark etmez yani; bencileyn, bencilceyn…
-Altının çöpe düşmesi engellenenebilir… Yanlış kişilerle yanlışlıkla ya da özellikle birleşmemelisiniz, sonra olan: hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, iyilikte ve kötülükte birlikte! Gen aktarılsa bile ortaya çıkması zaman alıyor. Sotori’nin Jane’i görmesi Nütopya ile 50 yıl sürdü. Nütopya memin önemini gösteriyor.
-Attan inip eşeğe binmemek için, diyor Dev.
-Ve Dev’in eşeğe hiç binmemesi için, diyor Nü… Genin bugüne kadar olduğu gibi korunacağından emin olamayız; bir virüs yayılabilir, çok büyük bir değişiklik olabilir, uzaylılar gerçekten gelebilir…
-Fareler krallara takabilir, diyorsunuz yani diyor Jane, dalga geçerek.
-Allah geninden versin diyorum Jane’e…
-Peki, diyor Jane, siz bilirsiniz.
-Ne kadar otoritersin diyorum gülerek.
-Aynı yöne bakıyoruz, diyor Nü, ama mesela kuzey ne kadar aynıysa.
-Nütopya’dan bir başlık okuyor Jane aklından; gen mi, mem mi, yoksa ben mi...
İkisine şöyle bir bakıyorum:
-Yapmaya kalkıp. Döndüğümden beri. Sanki. Yapmışsınız gibi.
-Biz de genetik çeşitlilik mi oluyoruz diyor artık, hiç konuşmayan adamlardan biri.
-Ve kadınların gerisinde diyor ikincisi. Sotori hariç.
-Önce erkek dinozorlar yok oldu diyor Jane, saygılı bir şekilde sırıtarak…
-Tanrı zamansa diyor Dev, sizin zamanınız Sotori.
-Bu sakalı değirmende ağartmadı, diye yumuşatıyor Nü, bu kez o da gülerek.
-Değirmendeydi aslında; yan tarafı korsan kasetçi, arkası bardı diyor Dev.
-Ya da genelev, diyor adamlardan biri; Sotori de genelev patronu gibi!
-Kötü kitaplar mermiler gibi. Ölü bedenlerdeki. İyi kitapsa mermi gibi. Hep bir tabancanın eksiliği, diye okuyor Jane aklımdan.
-Kimse onu genelevde aramaz, diyor Dev, rahatlamaya geldiklerinden yırtıcıları avlamak da kolay olur.
-İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım diyor Jane; bunu yapanlar bir adım ileri çıksın dendiğinde, bir adım geri gitmen Sotori.
-Hatada teşbih olmaz, diyor Nü; sevişirken kırıtılmaz. Hepimiz Sotori’nin yatağından çıktık.
-Çok tanıdım seni sevdiğime diyor, Jane, bardağımı kapıp içkimi yudumlarken.
-Peygambere dönüştürdünüz yine Sotori’yi, diyor ikincisi.
Parmağıyla adamın arkasındaki duvarı işaret ederek okuyor Jane:
-Ne güzel sen. Artık adam bile öldürebilirsin. Çünkü şimdi. Bir meleğe küfrettin.
-İçinden insan indi diye uçandaire taşlayan entelektüel, diyor Dev.
-Peygamber senin babandır, diyor hiç konuşmayan üçüncü adam, arkadaşına; hakaret kabul etme ama; Tanrı da aklın…
Herkes bir duruyor, adam devam ediyor:
-O tahtının kralı da bakalım sen kalıbının adamı mısın.
-Vay, siyah kuğu geri çağrıldı diyor Jane adamı işaret ederek; arkadaşlarınızı iyi seçin, her zaman sizin kadar ahlaksız olamayabilirler.
-Olumsuz etkilenme olduğu gibi olumlu kızgınlık da vardır, diyor Dev.
-Birinci sınıf ruhlar birinci sınıf ruhlarla, ikinci sınıflarsa üçüncü sınıflarla ilgilenir.
-Bunu bozan çıkabilir tabii, diyor Nü… Senin diğer erkeklerden önce dönüşeceğin belli... Belki kadınlardan da önce. En azılılarının otoritesine, kötülük potansiyeline özenirler başta; ama onun eski şeytanlığının kalmadığını anlayınca, tutmayın lan beni deyip kimse tutmayınca bir şey yapamayan sahte kabadayılar gibi kalırlar ortada.
-Yazarlar hileli, diyor Dev bu sefer gerçekten ciddi: Daha iyi, iyinin düşmanı değil, karşıtıdır. İnsanlığın günahının kefaretini ödemek üzere dünyaya gelmiş de çarmıha gerilmişse bir peygamber -ki işe yaramadığı çok belli- neden bir başkası da insanlığın cennetini yaşamak üzere gelmiş olmasın. Acı çekmektense sizin yerinize mutlu olan biri. Bu mutluluktan sorumlu olmak istiyor musunuz peki… İstemiyorsunuz, inanmıyorum… Gen kendine bencildir, bencil yapılar kurmaz. Gerçek bencil bencilce davranmaz.
-Bir de şöyle deneyelim, diyor, Nü.
-Yap bakalım edebiyatını.
-Bir yapboz düşünün; çerçevesi Jane, her şey ona göre şekillenir, bu kaçınılmaz, genden kaçış yok… Sotori ise tanrısal geni, Jane’i olan, yani çerçevesi olan demek; onu tamamlamaktı hayatı. Siz de içinden kopan, ayrışan birer parçasınız, değişmişiniz, dönüşmüşsünüz, sonra birleşmişsiniz de, kendinize çerçeveler yapmış yamamışsınız, ama isterseniz yüz parça olun, esas çerçeveye uyum sağlayamıyorsunuz, yine de arada kaynayabilir, katılabilirsiniz; çerçeve ile bütünleşirsiniz; böylece o çerçeve “sizin” olabilir…
-Peki neden Dev değil de Sotori.
-Çünkü kadının sevişirken zevk alması gerekmez, erkeğin gerekir.
-Dev de yapbozun zemini diye düşünebiliriz.
-Mesela ölüm gibi bir orgazm yaşadım dedin. Ölümü nerden biliyorsun?
-İşte öğrendim…
-Ölümün arkasını görebildin. Ya da arkasını göremediğin halde. Ölmeyecekmişlik dediğinden.
-Hayat bir önsevişme, ölüm de orgazm...
-Her canlı bir gün ölümü tadacaktır da denir.
-Formun ÜstüFormun ÜstüDur biraz çok güzelsin diye ölüme denir.
-Ölüm gibi aktarılmak bu işte kuşaktan kuşağa.
-Allahım sana geliyorum diyor Jane kahkahalar içinde…

NURTOPYA
-Tanrı zamandır diyor ya Devrim, biliyordu zamanını. Böylece güneyden döndük zamanı gelince, Sotori’nin hep gittiği bar devrediliyordu tam da o sırada, aldık. Ortalıkta pek görünmedik önce, ama 23 Nisan’ı falan ayarladık.
Aklımdan okuyor Jane: Güveni. Adamın önde gideni. Bense ben gideyim. Aldırıcam seni yanıma. Durumu.
-Bir gece bardan ikimiz girdik, oturuyordu. Ben karşısına geçtim yer kapar gibi, Dev ayakta kaldı, o da kucağına yanaştı, bacağına yaslandı böylece, belime dolayabilirsin açıkta kalan elini dedi, plajdaki hareket oradan kalma… Dedim ki siz sevgilisiniz di mi. Yani, dedi Dev. Kızıma karşı aşkımı korumaya çalışıyordum. Aslında kabul ettiğim için reddediyordum… Senden bir kadınım var dedim Sotori’ye… Kadının mı, dedi… Kadının kadının; kızındı kadının oldu, sevişmiş olduğunuz çok belli.
-Durdum burada cidden.
-Demiştin ya yıllar önce, kızımla sevişirim diye.Formun ÜstüFormun Üstü
Dev, devraldı:
-Bara geldim, onu hep o oturduğu yerde görüyordum hayalimde zaten; az konuşarak oturduk, sadece bakışarak; erkekler asıldı, gecenin ilerleyen erkekleri. Jane şu an olduğu gibi konuşuyordu hep, ama Sotori henüz duymuyordu; o gece gösterecektim ona gününü…
-Kaçıncı baskıda, diyorum, biraz hüzünlü.
-Şu anda karnımda çocuğumu nasıl hissediyorsam öteden beri öyle hissediyordum. Orgazmın devamlı içinde olması gibi, ya da hep orgazmın içinde olmak... Ekstasi almadan ekstetik. Onu babama da aktarmam gerekiyordu.
-Tanrı geninin kendisiyle çiftleşmesi mi? Çocuğun nasıl biri olacak?
-Sotori’nin uğraştığı saçmalıklarla uğraşmayacak, en basit anlatımıyla.
-Nefretin karşıtı aşktır, ama aşkın, aşkınığın karşıtı nefret değildir, diyor Dev; dediği gibi, nihilizmin karşıtı yine nihilizmin; bütün bunların dışında, var olan var zaten.
-Demiştim demeyeceğim diyorum, diyor Jane.
-Buna gerçekten inanıyor musunuz? Ya da, ya tanrıya inanmıyorsak, ateistsek.
-Al işte, diyor Jane; topun yuvarlak olması bişi değiştirebilseydi futbol yasaklanırdı.
-Tanrının olmadığına inanıyorsan neden ateistsin, diyor Dev.
-İnanç da yok, gerçeklerin inanılmaya ihtiyacı yok. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
-O Amerika buraya gelecek, diyorum.
-Amerika ne, diye soruyor Jane kalkıp kucağıma oturarak, biraz hüzünlü bakıyor bu kez. Son yazdığı şiiri okuyor kıkırdamadan: Sonbahar gelsin yapraklar. Sararsın. Belki o zaman sen de beni…
-Ölmeyecekmişlik diyorsunuz da, ölüyse ancak böyle hisseder biri.
-Ölecek zaten diyor Jane. Bu son lafı oluyor… Öyle suskun olur ki bazen konuştuğunu anlamazsın.
-Jane gitti, diyorum.
-Nereye gitti, diyor adamlardan biri.
-Nerden gitti, diyor kızlardan biri.
-Altı ay gezer, altı ay dünyayı dolaşır, diyorum içimden gelen o sesle birlikte… Altı ay Jane, altı ay Yurttaş Kane…
-Sen devamlı havaya konuşuyorsun… Ya da yazıyorsun sanıyorum.
-Sesli yazıyorsun diyor Nü…
-Bana beni anlatıyor, ben de bunları yazıyorum. Bu arada 30 Mart’ta ce-e demişim sadece; ana rahmine düştüğüm gün  saaââaaaa20 Haziran’mış.
-Kalbin temizmiş, Salt ölüyor, diyor Dev; bayılmadan önce.
-Hastaneye götürelim diye panikliyor erkekler… Gerek yok diyorum, birazdan kendine gelir, erkeklerin arasından geçebilir. Normal bir durum bu, normal bir duruş. Gerçek normalden bahsediyorum…

Ama aylar sonra kucağıma veriyor bebeği. Al diyor, işte Tanrın.
Yine buluşmuşuz, başka kişiler de var aramızda, güvenimizi kazanmış bazı meraklılar; (ben sevişmeler dışında insan içine pek çıkmayıp bu son sözleri son haline getirdim bu aylar boyunca) ölmedi mi diye bakıyoruz hepimiz. Gözlerini açıp bana bakıyor bebek, o yenidoğan gözleriyle beni gördüğüne yemin edebilirim ve gülümsüyor; aynaya bakıyorum.
-Bir anne çocuğu için en iyisini ister, diyor Dev; ne kadar istemiştim karnımda ölmesini. Hey güzel Tanrım, cennette öl işte, ne geliyorsun dünyaya. Ama babasını görecekmiş, dünya gözüyle; babasıyla ölecekmiş. Ne diyelim, Tanrı böyle istedi.
-Ölecek mi? diyorlar; yani Tanrı!
-Omzuna tırmanıp öte tarafa geçeceği üst aşamasındaki insan gelmemiş daha dünyaya. Daha iyisi de gelmezmiş bu çağdan sonra. Ancak Sotori’nin ölümü yakışırmış Tanrıya… Evrim bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçecekmiş, bir ölümü eksikmiş filmde, şimdi o da olacak… Sotori’yi bekleyeceğiz, onun ölümüyle doğacak, artık var olacak; onun da büyük patlaması bu olacak…
-Ama daha henüz bir bebek, diyorlar; genç de ölebilir o zaman, belki de seneye, hatta yarın.
-Okula gidip büyük adam falan mı olacaktı Tanrı! Geç bile kaldı; M.S. kaç oldu, baksanıza.
-Öyle bir yaşam ki yaşanmasına gerek yok, diyorum. Bunu duymuş gibi, daha da bir gülümsüyor.
-Hemen öldür kendini istersen ve başlasın, diyor biri; biz de hemen görmüş oluruz sonunu… ya da başlangıcı.
Herkes bana bakıyor. Salt gözlerini iri iri açıyor, gerçek bir bebeğin hayretiyle; böyle bir fotoğrafım var.
-Oh ne güzel hayat sana zor diyor bir mazohist.
-Biraz daha sevişeyim diyorum gülümseyerek; aklımda Jane; hem her orgazm erken orgazmdır.
Ooo dermiş gibi bir ağız hareketi yapıyor Salt. Hepimiz bu yollardan geçtik dediğini hayal ediyorum.
-Bu arada, Tanrı var olunca, dünyada özel birşeyler olacak, her şey değişecek, insanoğlu kurtulacak falan diye beklemeyin; bu onun kendi hazzı, ölüm onun kendi mucizesi; yoksa suyun üzerinde de yürünebilir ne var…
Şunu not alıyorum: “beni sorarlarsa yok deyin, diyor tanrı; memurumuyum canım insanlığın, imla kurallarına Da uymak zorundamıyım)
-Sotori’nin cenazesine gidebilirsiniz en fazla -yetişirseniz tabii- mahşer yeri gibi kalabalık olacak zaten; cennete ancak bu kadar yakınlaşabileceklerinin bilincinde olacak insanlar.
-Araaap. Kızıııı. Camdan bakıyor… diye şarkı söylüyor biri.
-Evet işte, diyor kucağımda kıpırdamadan duran bebeği göstererek (parmak izi yok, elinin ayası dümdüz, yaşam çizgisi yok) ölümünü büyüt, eti senin, kemiği senin ruh; tenli tanrı. Tebdil-i kıyafet insanlar arasında. Tecrübe etmiş gibi konuşuyor: Kolay büyür zaten, ayrıntılarla ilgilenmez; yemekle bile. En fazla koklayıp biraz tadmak isteyecektir. Sadece ölüme aç… Su içmeyi sever ama; terlemez, kirlenmez, ama yıkanmak isteyecektir. Denize yürüyecek senin bebekliğindeki gibi, tabii su boyunu geçmeyecek hiç. Bir ruh doktoru gibi açıklıyor: Doğaya, resme ve müziğe ilgi duyabilir, ama kelimelerden uzak duracak. Konuşmasını da bekleme. Dil varsa iletişim yoktur. (Geç konuşacak: Mama diyerek kaşığı uzatacağım biz yemek yerken, canı çeker belki diye; şöyle diyecek: Mama mı, hahaha.) Kalbi de atmıyor bak, yoktur belki. (Eliyle kalbini durdurabildiğini göreceğim, sonra başlatacak. Kanı var mı diye bakmayı düşüneceğim.) Tek gözlü de olabilirmiş, üçüncü gözse. Alzaymırlı gibi dolaşacak ortalıkta, tabii aslında Tanrı hafızası. Placebo’nun kendisi. 427 kere 648’i sorun, ilgilenirse bilir, ama hesapladığından değil.
-Mutant diye gülerdi Jane olsa, diye gülüyorum. Salt Mutant…
-Cinsiyeti mi? Ruhun cinsiyeti neyse o… Tanrının cinsel organına mı bakacaktık!
-Büyüyüp sevişmeyecek mi?
-Kimle? Orgazm onun kafasında, başka kim sokabilir ki. Bir Sotori işte. (Kız.) Ölümden öte orgazm yok ona. Bir ölümü var ki bin zevke değişmez…

Sizi daha fazla bekletmeyeyim; Tanrının doğumunu beklemeye başlıyoruz işte böylece biz. Tanrı neydi en son, zaman mıydı; şimdi ölüm... Ânı yaşa, aslında güzel felsefe, öldüğün o anda… Her şey yolunda.

SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder